
Maniheizm Nedir?
Maniheizm, M.S. 3. yüzyılda Pers kökenli bir din adamı olan Mani tarafından kurulan, iyilik ile kötülüğün sürekli mücadelesini temel alan dualist bir inanç sistemidir. Bu din, Budizm, Zerdüştlük ve Hristiyanlık gibi farklı dinlerden öğeler içermesiyle dikkat çeker. Maniheizm, özellikle ticaret yolları sayesinde Orta Asya’da yayılmış ve Uygurların dini yapısını derinden etkilemiştir.
Uygurların Maniheizm’i Kabulü
Uygur Kağanı Bögü Kağan, 763 yılında Maniheizm’i resmi devlet dini olarak kabul etti. Bu karar, Uygurların kültürel ve sosyal yaşamında köklü değişimlere yol açtı. Maniheizm’in kabulü, Uygurların yerleşik hayata geçiş sürecini hızlandırdı ve ticaret ile sanat alanında bir altın çağın yaşanmasını sağladı.
Maniheizm’in öğretileri, et yemeyi yasaklayan, barışı teşvik eden ve şiddeti reddeden bir anlayışı benimsetti. Bu durum, Uygurların daha önceki göçebe ve savaşçı kimliklerinden farklı bir toplumsal düzen benimsemelerine neden oldu.
Maniheizm’in Uygur Toplumuna Etkileri
1. Yerleşik Hayat ve Tarımın Gelişimi
Maniheizm, Uygurları tarıma yönlendirdi. Bu, sulama sistemlerinin geliştirilmesi ve tarımın Uygur ekonomisinde önemli bir yer edinmesini sağladı. Tarım sayesinde ticaret yolları üzerinde yerleşik şehirler kuruldu ve bu şehirler ticaretin merkezleri haline geldi.

2. Sanat ve Mimari
Maniheizm, Uygur sanatında büyük bir etkide bulundu. Maniheist freskler, Uygur tapınakları ve dini el yazmaları bu dönemin en dikkat çekici eserleridir. Özellikle, duvar resimlerinde Maniheizm’in dini hikâyeleri ve sembolleri sıkça yer aldı.
3. Yazı ve Eğitim
Maniheizm, Uygurlar arasında okuryazarlığın artmasına ve eğitim sisteminin gelişmesine katkı sağladı. Maniheist metinlerin çevirisi için özel olarak geliştirilen Uygur yazısı, Türklerin sonraki dönemlerdeki yazı sistemlerini de etkiledi. Bu yazı, Türk tarihindeki önemli kültürel miraslardan biri olarak kabul edilir.
Maniheizm’in Gerilemesi
Uygurlar arasında Maniheizm, Budizm ve diğer inançların etkisiyle zamanla zayıfladı. Ancak, bu inanç sisteminin Uygurlar üzerinde bıraktığı kültürel izler, Türk tarihinin önemli bir parçası olmaya devam etti.